Prof. Dr. Oktay SİNANOĞLU Türkçenin Yazılışı, Okunuşu
Ömrünü bilime ve Türkçenin gelişmesine adayan, 28 yaşında "dünyanın en genç profesörü" unvanını kazanan ve "Türk Einstein" olarak tanınan Kimya Mühendisi Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu'nun Türkçenin yazılışı ve okunuşu başlıklı yazısını sizlerle buluşturmak istiyoruz. Neden mi ? Bu sorunun cevabını bakın Konfüçyus nasıl cevaplamış;
Bir gün Konfüçyüs’e sormuşlar: “Bir ülkeyi yönetmeye çağırılsaydınız yapacağınız ilk iş ne olurdu?”
Büyük filozof şöyle cevap verir: “Hiç şüphesiz, önce dili gözden geçirmekle işe başlardım.”
Ve dinleyenlerin hayret dolu bakışları karşısında sözlerine devam etmiş: “Dil kusurlu olursa sözcükler düşünceyi iyi anlatamaz. Düşünceler iyi anlatılmazsa, yapılması gereken işler yapılamaz, ödevler gereği gibi yapılmazsa, töre ve kültür bozulur, adalet yanlış yola sapar. İşte bunun içindir ki hiçbir şey dil kadar önemli değildir.”
Dilin önemini belirttikten sonra sizleri Prof.Dr.Oktay SİNANOĞLU ile baş başa bırakıyoruz.İşte kaleme alınan o müthiş yazı;
Eskişehir’e indim; Porsuk Çayı’nın orda, dükkânın adı “Lavash”. İstanbul, Beşiktaş yokuşunda kebapçı olmuş “Dönerchi”. Allah Allah, bunu yazan zât-ı Avrupaî anlaşılan Batı dilinde “ch” nın “c” değil, “ç” okunduğunun da farkında değil. Ve tabii böyle gülünç (daha doğrusu acınacak) misâlleri artık sıkça görüyorsunuz. Sâdece aşağılık duygusundan, sömürge ruhluluktan mı, yoksa üstüne özenti sıvanmış bir kara câhillikten mi oluyor bunlar dersiniz? Sanmam; işin temelinde “millî eğitim”i 1946’dan beri güdümüne almış yabancı danışmanların (ve tabii onların yerli emir kullarının) kademeli oyunlarından biri yatıyor. Nasıl mı ?
Kademeler şöyle:
1. Önce Türkçe ikiye bölündü.(yanlış adlarıyla “Osmanlıca”, “Öz Türkçe”, geçen iki yazımda belirttiğim daha doğru adlarıyla “Eski Türkçe”, “Kök Türkçe” diye)Bilim terimleri, Atatürk’ün yolunda bir süre Kök Türkçe’den türetilip bu terimler orta öğretime yerleşti. Ancak aynı terimleri evren kentler pek kullanmadığı için tam bir teknik dili birliği oluşmadı. “Solcu” diye bilinen Öz Türkçeciler 1950-1980 arası tedrîcen ana gayeden uzaklaşıp Eski Türkçe’yi tasfiye yoluna girdiler. “Sağcı” diye bilinen Eski Türkçeciler ise bu tasfiyeciliğe aşırı bir tepki olarak bilim için Kök Türkçe’den türetilen terimlere dahî düşman oldular.
2. İngilizce ile eğitim, önceleri yalnız fen dersleri olmak üzere ilk kez bir Türk okulunda (hem de Atatürk’ün tam tersi gayeyle kurduğu okulda) 1953’te başladı. Kısa sürede bu, devletin birçok okullarına, sonra özel ve cemaatlerinkine bulaştırıldı. 1960’ta gene dış telkinle ilk kurulan İngilizce dilli Türk evrenkentini zamanla birçok yenileri tâkip etti. Bunlarda yalnız fen değil, tüm dersler İngilizce oldu (tarih, edebiyat dâhil). Kamuoyu toptan aldatıldı.
3.1990’larda “Tarzanca” ile eğitim ilkokullara, anaokullarına kadar indirildi. (Bir ülkenin dilini yok etmenin temel yöntemi)
4. Bir yandan da Türk yazısını bozmak (sonra yok etmek) faaliyetleri yürütülüyordu. 1980 darbesinde, birden Türk yazısındaki inceltme işaretleri (^) kalktı. Tabii bu, “Eski Türkçe” sözcükleri yazılamaz hâle getiriyor, Türkçe’ye de büyük bir karışıklık darbesi vuruyordu. (Örn. “hala” “hâlâ”, “kar” “kâr” ikililerindeki gibi.) İşin garibi, tasfiyeciliğe karşı olanlar dâhil “sağ”lı, “sol”lu basın-yayın bunu uyguladı.
Kimin başlattığına gelince, iki taraf ta birbirinin üstüne atıyordu. Demek ki, hiçbirinden değil, olay gene yabancı danışmanlardan (yâni “güdücü”lerden) kaynaklanmıştı. [Sanırım aynı sıralarda, okullarda da Türkçe yazım kuralları öğretilmez oldu. Zâten edebiyat (ve târih) dersleri de azaltılıp duruyordu]
5. Atatürk’ün yeni Türkçe yazısı tüm dünyanın imrendiği, bütünüyle diline tam uyan, okunduğu gibi yazılan, yazıldığı gibi okunan bir yazıdır. Herkes bu yazıyı birkaç haftada öğrenebilir. İlk defâ karşınıza çıkan bir kelimenin nasıl okunacağı, nasıl yazılacağı diye bir sorun yoktur. “Harf harf söyle” diye sorulmaz.
Dili İngilizce olan okullarda çocuklara okuma yazma öğretmek çok zordur. Her sözcüğün okunuşunu yazılışını çocuk ezberleyecek. Kural kaide yok. Nitekim ABD basınına göre orada liseyi bitirenlerin yüzde 60’ı kendi dili İngilizce’yi dosdoğru okuyup yazamıyor. Türkçe’de ise yakın zamana kadar çocuklar heceleme yöntemiyle ve Türkçe’nin güzel kuralları sâyesinde her şeyi hemen okuyabilir, yazabilir konuma ilk yılda gelirlerdi. Derken, Türkçe’yi yok edip yerine 250 kelimelik köle dili İngilizce’yi koymak ana planına uygun olarak, yabancı danışmanların güdümüyle okullarımızda Türkçe okumak yazmak öğretimi yöntemi değiştirilip kelime kelime, her birisinin görüntüsünü ezberleme yöntemi kondu. Sonuçta evrenkentli gençlerin bile imlâsı bozuldu (e-postalarda sık sık görüyoruz). Tabii buradaki dış güdüm gayesi, aslında sâdece İngilizce okumayı öğretmek, Türkçe’yi toptan yok etmek. Ayrıca ilkokulda Türk alfabesi öğretirken “w”, “q”yu da katıyorlar.
Yukarıda, bir dizi abuk sabuk, mantıksız gibi görünen olayların, yapılanların arasında nasıl bir temel bağıntı, nasıl bir düşman hedefine doğru adım adım yürüyüş olduğunu göstermeye çalıştık. Umarım durum belirginleşmiştir.
Şimdi Türkçe’nin yazısı konusundaki ilkelerimizi şöyle sıralayabiliriz:
a. Türk yazısında inceltme (^) işaretleri herkes tarafından mutlaka kullanılmalıdır. (Bilgisayarda onları koymak da çok kolay.) Yazarlar, çıkacak yazılarında koydukları inceltme işaretlerinin aynen baskıda da olması için yayınevine, gazete, dergi idâresine (bizim yaptığımız gibi) ısrar etmeli.
b. Okullarda okuma yazma tekrar bizim usul heceleme yöntemiyle öğretilmeli. Türkçe’nin dil bilgisi, ses uyumları, terim türetme kuralları eskiden olduğu gibi çok iyi öğretilmeli.
c. Türk edebiyatı (her dönemdeki) ve târihi dersleri yeniden ihyâ edilip 1980’e kadar olduğu şekle ve miktara rücû etmeli; tarih derslerinde Türk kültür tarihine verilen yer de artırılmalı.
Tabii bütün bunların olabilmesi için her düzeydeki eğitimi düzenleyen devlet kuruluşları artık kesinkes yabancı “danışman”lar hâkimiyet ve güdümünden kurtarılmalı. Türk gençliğinin, dolayısıyla milletinin geleceğini, kaderini gizli, açık düşmanlar değil, Türk milletinin öz vatansever evlâtları belirleyecektir.
Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu
Türkçemizin bilim dili olup olmadığını sorgulamadan önce, Türk olarak, kültürümüze ve özellikle anadilimize olan duyarlığımızı, inancımızı, güvenimizi ve kendi payımıza düşenleri yapıp yapmadığımızı sorgulamamız gerekir. Türkçe bilincinden yoksun olunması, kuşkusuz Türkçenin gerek gelişmesine gerek bilim dili olmasına en büyük engeldir.
Sayın : Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu'nu bu vesile ile Rahmetle ve minnetle yad ediyorum.Ruhu Şad Olsun.
EDİTÖR: BİLGE
2 yorum:
"millî kimlik,bir ırk meselesi değil, bir gelenek, görenek, kültür ve özellikle dil meselesidir." diyordu hatirladigim kadariyla bir yerde, bi yazısında;cumhuriyetin direklerinden olan bu büyük insan. Teşekkürler bu güzel yazı için.
Yayınlarımızı beğeniyor olmanız bizleri mutlu etmektedir.Bu değerli yorumunuz için biz teşekkür ederiz.