Bilgi yüklemesinden korkmak gerekir mi ?
1971’de yayımlanan The Futurist adlı dergideki bir makalede, ortalama bir kentte artık altı televizyon kanalının olduğu belirtiliyor, fakat gelecekte bu sayının 100’e, hatta 200’e tırmanabileceği uyarısı yapılıyordu. “Bunun sonu nereye varacak?” diye soruluyordu yazının sonunda.
Bilgiye her an bağlantılı olduğumuz bugün bu sayılar komik geliyor. Fakat aşırı bilgi yüklemesi her kuşağın sorunu gibi görünüyor. Tarihe dönüp bakarsak kitap basımına da internetin ortaya çıkışına da din adamları da politikacılar da aynı tepkiyi göstermişti: Artık daha fazlasını kaldıramayız; insanlık kapasitesinin sonuna ulaştı.
Televizyon, radyo, uygulama programları, e-kitaplar, internet hayatımızda öyle stres ve endişe yaratıyor ki artık kontrol bizde değil, makineler kazandı kanısı doğuyor. Peki, gerçekten de öyle mi?
Yeni şoku
“Aşırı bilgi yüklemesi” kavramını anlamak için yazar Alvin Toffler’in 1970’te yazdığı Gelecek Korkusu - Şok adlı kitaba bakmak gerekir. Burada yazar “geleceğin erken gelmesinin yol açtığı baş döndürücü yönelim bozukluğunun yarının en önemli hastalığı olacağına” dikkat çekiyordu.
Toffler’in 1970’lerde altı milyon adet satarak uluslararası ün kazanmış bu eseri belli ki dönemin bir kaygısına parmak basmıştı. “Nasıl ki beden aşırı çevresel uyarı altında çöküyorsa, aşırı yükleme durumunda zihin ve karar alma süreçleri de intizamsız davranmaya başlar,” diyordu.
Bir röportajında Amerika’da insanların hoşnutsuzluğundan, panik havasından, kontrolün kendilerinden çıktığı korkusundan söz ediyordu.
Geleceğe dair
Toffler’in bu sözleri bugün bazıları için rahatlatıcı olsa da vurgulanan kaygılar 40 yıl sonra yabancı da geliyor. Nasıl ki bugün bazıları bir saniyede atılan tvit sayısına ya da internette izlenen video miktarına dikkat çekiyorsa, Toffler’in takipçileri de 1970’lerde verdikleri rakamlarla sorunun ne kadar büyük olduğuna işaret ediyordu.
Başta sözü edilen Futurist yazarı Ben Bagdikian televizyon kanallarının sayısından şikayet ederken yakında bilgisayarların da dakikada 12 milyon kelimeye denk düşecek şekilde bilgi depolayacağını, yazıcıların dakikada 180 bin kelime basacağını, insanın algılayacağından daha fazla bilgi sürümü olacağını söylüyordu.
“Makinelerin kapasitesi ile insanın sinir sistemi kapasitesi arasındaki oransızlık gelecekteki iletişim açısından azımsanacak bir sorun değildir. Bunun bireysel ve toplumsal sonuçları olacaktır; bugün bile sorun yaratan bu durum gelecekte daha da büyük bir sorun haline gelecektir.”
“Geleceğin insanı da muhtemelen bugünkü kadar uykuya ihtiyaç duyacaktır. Soyut bilgileri özümsemek için daha fazla zaman harcamak zorunda kalacaktır. Ama bunun da bir sınırı var,” diye uyarıyordu yazar.
Bugün de bu türden uyarılarda bulunanlar var.
Değişimi kabullenmek
Oysa tarih insanın bu değişim dalgalarından üstün çıktığını gösteriyor. Örneğin ben bu makaleyi laptopumda, Pasifik Okyanusu üzerindeki 15 saatlik yolculuğum sırasında yazıyorum. Bu yolculukta ayrıca birkaç film seyrettim, kitabımın yarısını okudum. Kimse beni bunları yapmaya, bu yazıyı yazmaya zorlamadı. Kendi tercihimle yaptım. İnternette aşırı bilgi yüklemesiyle ilgili bir makale okurken de insanlar kendi seçimlerini yapıyor aslında.
Toffler ve Bagidikian gibi yazarların, insanın teknoloji konusunda kaderini ellerine alması gerektiğine dair kaygıları için haksız ya da boş yere panik yaratıyorlar diyemeyiz. Medyanın hayatlarında ne kadar bir yer tutacağını insanlar kendileri belirler. Kanalı değiştirebilir, televizyonu kapatabilir, laptopu kenara bırakabiliriz.
Belki de bu konuda en mantıklı açıklamayı 1956 tarihli kitabında Victor Cohn yapıyordu. 1999: Umutlu Geleceğimiz adlı kitabında gelecekten kaçamayacağımızı, bu nedenle değişime kucak açmak gerektiğini söylüyordu. “Değişimi reddedersek onun esiri oluruz. Onu kabul edecekler ve bize dayatacaklar vardır. Onu kabul edersek kontrol da edebiliriz.”
KAYNAK: Matt Novak - BBC
EDİTÖR : BİLGE
Hiç yorum yok: